Bu film yönetmenin 2. uzun metraj filmidir ve önemli bir gişe başarısına imza atmıştır. Film konusunu gerçek hayattan alırken etkileyiciliği sayesinde Bafta En İyi Film Ödülü’nü kazanmıştır. Yapımcılığını Stuart Cornfeld ve Mel Brooks üstlenirken, müziğini John Morris, görüntü yönetmenliğini Freddie Francis yapmıştır. Başlıca oyuncuları; Anthony Hopkins, John Hurt ve Anne Bancroft’tur.
Film konusunu, Joseph Merrick’in 19. yüzyılda Londra’da geçen gerçek hayat hikayesinden almıştır. Joseph Merrick nadir görülen bir hastalık sebebiyle kafasında, yüzünde ve vücudunda şekil bozukluklarına sahip birisidir ve bu yüzden sirklerde sergilenmektedir. Çoğu işkenceyle geçen ömrünün sonunda bir doktor tarafından fark edilir ve doktor onu içinde bulunduğu acılardan kurtarmaya çalışır. Fakat yine de Joseph’in karanlık ve keder dolu geçmişi yakasını kolay kolay bırakmamaktadır. Dış görünüşünün aksine çok duygusal ve iyi kalpli birisi olan Merrick; film boyunca, onu tanıyan ve tanımaya çalışan herkesi şaşırtacaktır.
Victoria Perspektifinde
Film, Victoria Döneminde İngiltere’de geçmektedir. Gerçek bir hayat hikayesinden esinlenen film; izleyenlerine pek çok ders çıkartmalarını sağlamaktadır. Filmin girişi; John Merrick’in bu hale gelmesinin sebebi olan o vahim kaza ile başlar. Açıkçası film bu hikayeyi, anlatı tarzıyla oldukça fütüristik bir hava yakalamıştır. Fillerin ağır ve devinimsel duruşları, Merrick’in annesinin yaşadığı trajedi net bir biçimde ifade edilmiştir. İzleyiciler filmin devamında bu adamın başına gelen şeyin sebebinin ayrıntılarına inme gereği duymaz ve direkt olarak filmdeki hikayesine, hayatının şimdiki zaman kesitine odaklanır. Merrick’in yaşadığı aşağılayıcı ve acı dolu sahnelerden sonra karşımıza iyi kalpli doktorumuz çıkmaktadır. Doktorumuz, başlangıçta girmemesi gereken bir yerden girerek, özel alan kabul edilen bir yer olan ve ucube diye nitelendirilen fiziksel farklılıkları olan insanların mahremiyetine saygısızlık yapmaktadır. İyi kalpli doktorumuzun asıl niyetinin bu insanlara yardım etmek olmadığını asıl amacının, farklılıklarını avantajına kullanma arzusu olduğunu da filmin bu sahnelerinde anlıyoruz. Senaryo gelişimi ve Merrick’in şiirsel tattaki lügatı, kibarlığı sayesinde doktor başta olmak üzere herkesin ona olan ön yargılarını kırmayı başarıyor. Yer yer, hayatta olduğu gibi, filmde de kötüler her zaman olacaktır ve onlar doğrunun iyinin güzelin ne olduğunu, olması gerektiğini göstermek için bize tezat örnek oluşturacaktır. Korktuğu ve kendine yabancılaştığı için senaryo sırasına göre diyalog sayısı artan, kendini keşfetmeye ve kendisiyle barışmaya başlayan Merrick’i görüyoruz. Bununla birlikte, kendini asil sanan, doğru bildiğinden şaşmayan insanların yanıldıklarını gördüğünü onların diyaloglarının da bu çerçevede şüpheci bir tarza evrildiğini görüyoruz.
Ustaların Sahnesi
Başrollerini Anthony Hopkins, John Hurt gibi başarılı oyuncuların icra ettiği filmimizde, kötü karakteri temsil eden insanların oyunculuklarının çok iyi olduğunu söyleyebiliriz. Şiddet ve hayvani güdülerinin, onlardan zayıf ve dezavantajlı insanlara uygulama şekillerindeki, kendine kılıf uydurma edası bize acımasızlığının insan aklının ve bu aklın bazen ilkel güdülerini ortaya çıkarmak için bahaneler sunduğu gerçeğini çok güzel bir biçimde yansıtıyor. Öte yandan filmde “Doktor” karakterine hayat veren Anthony Hopkins’in yer yer metot oyunculuğuna kayan performansı bütün takdiri hak eden cinsten doğrusu. Kendini nesnel bakış açısından, tarafsızlıktan hatta çıkarcılıktan soyutlayıp erdem dürüstlük gibi kavramların ne anlama geldiğini öğrenir tarzda bir performan evrilişine tanık oluyoruz. En çok dikkatimi çeken performanslardan biri ise John Merrick’in gar tuvaleti sahnesinde insanlar tarafından sıkıştırılıp ‘Ben hayvan değilim, ben bir insanım!’ diye haykırdığı sahnedir. İnsanların acizliğini de hoşgörü yapmacıklığıyla harmanlanmış şefkatini de gören Merrick; sonunda öz kimliğini çözmüş, kendiyle ve bedeniyle, içinde, ruhunda taşıdığı kişiyle barışabilmiştir.
Victoria Mimarisi ve Sırları
Dekorlar Victoria Dönemi İngilteresi; alt tabaka ve sosyete kesimini başarılı bir biçimde yansıtmış. John Merrick’in hastanedeki odası duvardaki uyuyan kadın resimleri, pencerenin konumlanışı ve yataktaki yastıkların duruşuna kadar başarıyla yansıtılmış. Doktor’un evine ziyarete gittiğinde şöminenin üzerinde dizili olan fotoğraf çerçevelerini beğenmiş olması, daha sonra hastanedeki kalıcılığı arttığında kendine de böyle bir şey yapmış olması oldukça dikkat çekici bir durumdur. Merrick’in kendini gizlemek için giydiği kostüm, o maske ve pelerinin içinde verdiği mücadele insana çok şey anlatıyor.
Hangisi Ucube?
Film sadece toplumda ucubelerin, sosyal ve fiziksel olarak dezavantajlı kişilerin yaşadığı sıkıntıları anlatmak yerine, kendini normal sanan insanların sinema perdesinde bize yansıtıldığında aslında ucubenin kim olduğunu sorgulatmayı başarıyor. Hoşgörü kavramının etik sorgusuna dikkat çeken bir senaryoya sahip. Hoş görme lüksü ve haddi hangimize verilmeli? İnsan olduğumuz gerçeği ve deformasyonlu kişileri gördüğümüzde ilkel bir bakış açısıyla onları hor görmemiz evrimsel süreçle ve aklımızın gelişmesiyle birlikte hoşgörüye mi dönüşmüş durumda? Bu hoşgörü bizi diğer canlılardan ayıran akıl ve onun bahane bulma stratejisiyle mi ilgili? Film bunların hepsine yeterli cevabı sunuyor.