Bir Ses Böler Kendimi

Bir Ses Böler Kendimi

0

Yıllarca kendime hep aynı soruyu sordum. “O kapının sesine kulak vermesem ne olurdu?”

Bu düşünceler aklıma gelince sanki üzerime bir karabasan çöküyor, boğazımı sıkıp beni konuşmaktan men ediyordu. O gece yaşanmadan önce kötülük bulutları estiğinde bile sükunetini koruyan biriydim. Peki şimdi ne değişti? Karanlık ve rüzgarlı bir havada camların uğultusu karşısında, evinde olduğun için rüzgarın korkunç uğultusu tatlı bir fısıltıya dönüşüyormuş gibi hissetmek yalnızca kendi gerçekliğine kapanmak değil midir? Yıllarca saklanan, içime gömdüğüm gerçekliğin aslında benim tek gerçeğim olduğunu ve sanki rüzgarın dışardan korkunç uğultusu gibi korkunç olduğunu fakat benim kendime başka gerçekler yaratmaya çalıştışarak onu bir fısıltıya dönüştüğümü bilmiyor muydum? Farkındayım; söylenmemesi gereken sözler, yaşanmaması gereken anlar, bilinmemesi gereken sırlar vardır. Olmaması gereken olduğundaysa unutmayı ne kadar istesen de sinsice zamanının gelmesini bekleyenler sana unutmaya çalıştıklarını birer birer hatırlatır.

Karların henüz çatıların üzerinde misafir olduğu, kar taneleri kadar masum olduğumuz bir zamanda bir ses böldü geceyi.

“Ding-Dong”

Beklediğim kimse yoktu. O yüzden ses çıkarmadan kapının ardında kim varsa gideceğini düşünerek elimdeki kitabı okumaya devam ettim.

“Ding-Dong”

Kim gece vakti kapıyı ikinci kez çalar diye düşünerek kitabımın arasına ayracımı koydum, ses çıkarmadan sanki bir ağaca sessizce tüneyen kuşlar gibi ayaklarımı nazikçe yere sessizce bastım. Temkinli adımlarla kapıya doğru ilerlerken tekrar zil çaldı

“Ding-Dong”

İçimdeki şüpheyi bastırmaya çalışarak ilerlemeye devam ettim. Kapının karşısına geldiğimde yavaşça kapının deliğine yaklaşıp ellerimi yavaşça kapının üzerine koydum. Sol gözümü deliğe yaklaştırıp sağ gözümü kısarak kapının ardında gece vakti kimin geldiğini artık görüyordum.

Önce her şey bir hayal yahut rüya gibi geldi. Kapının üzerindeki ellerimin titrediğini, nabızımın hızlıca attığını sanki korkudan o an yere yığılacak gibi hissettiğimi bugün bile aynı şiddette hatırlıyorum. Önce ses çıkarmadan bir adım geriye gittim. Sakin olmaya çalışarak elimi ağzıma kapattım. Artık gözlerimden yaşlar hızlıca ve şiddetle boşalıyordu. Hıçkırıklara boğularak ağlamak istiyor fakat bunu yapmamak için diğer elimin tırnaklarını avucumun içine sıkıca bastırıyordum. Böylesi korkunç bir misafir geçmiş zamanda kalmış ve unutulmaya mahkum edilmiş eski bir tanıdık veya şimdiki zamana ait bir dost yüzü olsaydı bu denli korkuyla sarsılır mıydım? Kapının ardındaki yıllarca kaçtığım fakat her aynaya baktığımda gördüğüm, yüzünün her zerresini ezbere bildiğim o yüzdü. Kendi yüzüm.

Karların henüz çatıların üzerinde misafir olduğu, kar taneleri kadar masum olduğumuz bir zamanda bir ses böldü geceyi. Ben geceyi böldü desem de o ses kendimi böldü. Kendimi bölerek bin parçaya ayırdı belki ve o geceden sonra hiç bir şey eskisi gibi olmadı.

İlginizi Çekebilir
film-seridi

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz mail bültenine katılın ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.