“Bu topraklarda gezen onca korkunç hayvanın ve canavarın hiçbiri, Basilisk ya da diğer adıyla Yılanların Kralı’ndan daha garip, ondan daha ölümcül değildir. Devasa boyutlara ulaşabilen ve yüzyıllarca yaşayabilen bu yılan, bir karakurbağasının altında kırılmış bir tavuk yumurtasından doğar. Öldürme yöntemleri hayret vericidir, çünkü öldürücü ve zehirli dişlerinin yanı sıra , Basilisk’in bir de katil bakışları vardır:
Gözlerinden çıkan ışına maruz kalan herkes ani bir şekilde can verir. Örümcekler, can düşmanları olan Basilisk geldiğinde kaçar. Basilisk ise sadece horozun ötüşünden kaçar, çünkü horozun ötüşü onun için ölümcüldür.”
Harry Potter ve Sırlar Odası’nda bu satırları okurken hiçbirimizin aklına güzel kokusuyla bizi büyüleyen fesleğen gelmedi. Hatta şimdi bile Basilisk gibi ölümcül bir canavarın fesleğenle nasıl bir ilişkisi olabilir diye düşünüyor olabilirsiniz. Bunu açıklamadan önce fesleğenle ilgili geçmişteki efsanelere bir göz atalım.
Tarihte Fesleğenin Hikayesi:
Romalılar fesleğeni aşkın işareti olarak görmekteydi. Eski İtalyan hikayelerine göre ise erkekler sadık kalmaları için kadınlara fesleğen fidesi hediye ediyor, kadınlarsa fesleğenin hoş kokusu ile erkekleri cezbetmek için pencere önünde fesleğen yetiştiriyorlardı. Fakat fesleğen kokusu hoş, tadı güzel diye her kültürde bu kadar iyi anılmadı. Mesela Eski Yunan’da fesleğen talihsizlik simgesi olarak anılıyordu. Bu yüzden “Şeytan Bitkisi” adıyla anılan fesleğen aşk büyülerinde kullanılıyordu. Yunanlılar ve Romalılar fesleğenin hırpalanmadıkça iyi gelişemeyeceğine inanıyorlardı. Hatta iyi bir mahsul alabilmek için fesleğen tohumunu eken kişinin fesleğen tohumunu toprağa verirken bağırması gerekiyordu. Bununla ilgili “Semer La Basilic” diye bir deyiş bile bulunur!
Gelelim Harry Potter’da geçen Basilisk ve fesleğen ilişkisine. İtalya’da fesleğenin zehirli olduğu düşünüldüğü zamanlar ait bir kertenkele efsanesi vardır. Bu kertenkelenin adı Basilisk’dir ve tek bir bakışıyla insanı öldürebilme yeteneğine sahipti. Eski zamanlarda insanların kendisini korumak için uydurduğu sözüm ona “kocakarı” hikayelerinin bugün başka hallerde hayal dünyamıza hitap etmesi ne güzel!