Okçuluğun Türklerde sportif ve kültürel bağlamda önemini araştırırken biz Türkler için bu değerli sporun tasviriyle ilgili birçok farklı tarz ifadeye rastladım.
Okçuluğun Türk Tarihi’nde önemli bir konumda olduğunu bilmekteydim. Fakat araştırmaya başladığım zaman bu değerli spor dalı hakkında bilmediklerimin daha fazla olduğunu öğrendim.
Bu yazımda Türklerde spor ve kültür alanında okçuluğun önemine değinirken milli okçumuz Mete Gazoz’dan bahsedeceğim.
Türk Tarihi’nde geleneksel Türk okçuları; Okçu, Kemankeş, Tîrendâz ve Kavsî isimleriyle anılmaktadır. Okçuluk sporunu öğreten ustalara “üstat”, öğrenmekte olan okçulara ise Tâlip veya Kepazakeş adı verilmektedir. Birleşik Türk yayı yapan zanaatkârlara Kemanger, ok yapan ustalara da Tîrger denilmektedir.
Türk Tarihi’nde Okçuluğun Yeri
Eski Türkler; İskitler, Avarlar, Moğollar ve Tatarlar, tarih literatüründe “okçu uluslar” arasında yerlerini almaktadır. Türk kavimleri daha küçük yaştan itibaren cinsiyet fark etmeksizin koyunlara binerek koyun sırtı üzerinde ok atma, güreş, kayak ve kızak, koşu vb. aktiviteleri ihtiyaçları doğrultusunda kullanmışlardır. Bugün kullanılan ve benimsenen batılı tarzdaki ok atma biçiminden ziyade geleneksel “at sırtında ok atma tekniğini” kullanmışlardır. Bu konuda belirtilmesi gerekilen önemli bir husus bulunur. Bu teknik oldukça farklı ve öğrenilmesi çok zor bir tekniktir. Yayın karma malzemeler kullanılarak elde edilmesi sayesinde kolların ağırlığı sağ ve sol kola eşit denge sağladığından okçu okunu dengesi bozulmadan atışlarını gerçekleştirir. Bu durumda önemli olan nokta, yayın bırakılma anının atın dörtnala koşarken dört ayağının yerden kesik olduğu kısacık zaman diliminde gerçekleşmesidir. Yani atın dört ayağı havadayken yay bırakılır, ok fırlatılırdı.
Türklerin tarihinde okçuluk, hem İslam öncesi hem de sonrası dönemlerde önemli bir yaşam biçimi olmuştur; avcılık, savaş, doğum, ölüm, yemin, davet, evlilik gibi hayatın tüm alanında güç, alp ve yiğitlik sembolü sayılmıştır. Orhun Yazıtları’nda bile “k,y” harflerinin ok ve yay ile gösterilmesi bunun bir göstergesidir.
Osmanlı’da Okçuluk
Osmanlı Dönemi’nde Orhan Gazi, okçuluk ve atıcılık sahasını yapan ilk hükümdardır. Orhan Gazi’nin ölümünden sonraki süreçte Yıldırım Bayezid tarafından Gelibolu’da ok meydanı yapılmıştır. Fatih Sultan Mehmet, ata sporunu devam ettiren hükümdarlardan birisidir. İstanbul’un fethiyle birlikte günümüz de Okmeydanı külliyesinin bulunduğu yer okçuluk alanına çevrilmiştir.
Fatih Sultan Mehmet bu sporun korunabilmesi ve ilerletilmesi için “okçular tekkesi” adıyla spor kulübü kurmuş, sporcuların antrenman yapacağı ve barınacağı bina ile ok atacakları menzil yaptırmıştır.
Ok kullanımı Türklerin en mahir olduğu alanlardan biri olarak birçok kaynağa geçmiştir. Türkler için “Türkler ok atmaya başladığında gökyüzünde güneş kaybolur” ve “Ata yapışık bir millete rastladık, bir türlü yenemiyoruz” şeklindeki ifadeler, Türklerin atı iyi kullanabilme yeteneklerine sahip olmaları ve at koştururken yüksek kapasitede ok kullanmalarının bir ispatıdır.
Milli okçumuz Mete Gazoz, Tokyo 2020 Olimpiyatları, 2023 Dünya Okçuluk Şampiyonası ve 2024 Avrupa Okçuluk Şampiyonası’nda altın madalya alarak üçünü elinde bulunduran ilk okçu olma unvanını kazanmasıyla ok kullanımında hala iyi olduğumuzu düşünüyorum. Siz ne düşünüyorsunuz?